Sayfalar

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Muvahhid Kadının Tevhid Bilinci ve Mücahid Evlad Eğitimi


 Ruhlar âleminde ALLAH ile yapılan ahidleşmeyle (sözleşme) başlar Tevhid bilinci…   "Onlar, ALLAH'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (Misak'ı) bozmazlar." (Râd,13/20.) Yüce Rabbimiz ALLAH (c.c)'ın  “onlar ALLAH'ın ahdini yerine getirirler” buyruğu, selim akıl sahiplerinin özelliğidir. Rabbiyle ruhlar âleminde ahitleşen ruh, ana rahmi aracı kılınarak dünyaya gönderilir. Ruhlar âleminde başlayan ruhun serüveni, tevhid bilinci, muvahhid kadının rahminde biçimlenecek, geldiği yeryüzünde, tüm dünyayı etkileyecek ve sarsmak üzere önem arz etmektedir. Tertemiz rahimlere ekilen tertemiz tohumlar, temiz mahsuller için en güzel sonu hazırlayacaktır…
 Kadının rahmini vesile kılarak, Yaradan ALLAH; yaratma sıfatıyla Hakkı batılın beynine fırlatıp atmış ve batılı paramparça etmiştir.

  “Hayır, Biz, hakkı batılın tepesine atarız da o, bunun beynini parçalar. Bir de görürsünüz ki bu, yok olup gitmiştir…” (Enbiya, 21/18.)

          İlk Vahiy, “yaradan Rabbinin adıyla oku” diye indirilmekle, ALLAH'ın yaradan sıfatını hatırlatarak, hiçbir beşerin yaratma vasfına sahip olmadığını, yaratılan beşer sıfatıyla ALLAH'a eş koşmaması gerektiğini kabul etmesi öğretilmektedir.

     “De ki, hiç şüphesiz benim Rabbim hakkı yerine koyar.” (Sebe, 34/48)
    ALLAH (c.c) ilk Ayet'iyle yaratma sıfatını zikrederek, batılı paramparça etmiş ve Hakkı yerine koymuştur.
       Muvahhid yuvanın kurulması ve muvahhid evlad yetiştirilmesi için duyulan ilk ihtiyaç, Saliha kadındır…

          Ebu Hureyre (r.a)'ın rivayetiyle Rasûlullah(s.a.v) (s.a.s)  şöyle buyurur:

          “Kadın dört (hal ve sıfat)için nikâh olunur: Malı için, soyu için, güzelliği için, dinî için (Ey mü'min, sen bunlardan)dindar olanını ele geçirmeye bak!(eğer dediğimi yapmazsan) iki elin fakirleşir.” (-Sahih-i Buhari, Kitabu'n Nikâh, B. 16, Hds. 28)
       Dini için alınan, Saliha kadın, eşine ve çocuklarına, tıpkı, muvahhid Hıristiyan olan ve ilk vahiy ile iman eden Hz. Hatice annemiz gibi, eğitim ve öğreniminde, dava kadını olmasında örnek teşkil edecektir… Şirksiz şeriksiz iman etmiş kadının ana rahmi, tertemiz evladları, tıpkı bir nebat (bitki) gibi yetiştirecek en mübarek olan bir parçasıdır…
          Muvahhid kadının tertemiz  rahminden dünyaya gelen aciz kul, büyüyüp rüşdüne erdiğinde, kendisini yetiştiren ebeveynlerin etki ve yetkisiyle, ahretini etkileyecek dünyevi yaşam tarzını seçmiş olacaktır.

           Ebu Hureyre (r.a)'ın rivayetiyle Rasûlullah(s.a.v)(s.a.s) şöyle buyurur:

          “Her çocuk ancak fıtrat üzere dünyaya getirilir. Bundan sonra annesi-babası (Yahudi ise)onu Yahudi yaparlar, (Nasranî ise) onu Nasranî yaparlar, (Mecusi ise)onu Mecusi yaparlar. Nitekim kusursuz doğan bir hayvan yavrusu içinde siz, kulağı, dudağı, burnu ve ayağı kesik olanı hiç görüyor musun?”
      Bundan sonra Ebu Hureyre (r.a), şu Ayeti söyledi:
        “O halde sen, yüzünü bir olan muvahhid dine, ALLAH'ın fıtratına çevir ki, O, insanları bunun üzerine yaratmıştır. ALLAH'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30/30)” (Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Cenaiz, B. 79, Hds. 113 ve 112 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Kader, B. 6, Hds. 22 ve 25. Hadis'de ise şu ziyade var. "Eğer annesi-babası Müslüman iseler, çocuk da Müslüman olur.'')
  Anne ve babası tarafından, tağutu reddetmesi gerektiği, aksi halde imanının geçerli olmayacağını öğrenen  muvahhid evlad, tıpkı Hz. Yusuf gibi, dil ile ikrar, kalb ile tasdik gerçekleştirecek ve bunu ilan edecektir.

          “…Çünkü ben, ALLAH'a inanmaz bir kavmin dinîni-ki onlar ahreti inkâr edenlerin ta kendileridir-terk ettim.” (Yusuf, 12/37.)

         “Hani Lokman, oğluna -o ona öğüt verirken (şöyle) demişti: '”Oğulcağızım, ALLAH' ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman, 31/13)

    Çünkü bu büyük zulüm, insanı ya tağut yapar, ya da köle… Muvahhid toplumların oluşması için, muvahhid ailelerin hazırlanması gerekir. Fertlerin muvahhidleşmesi, bir aile kurması ve kurduğu ailenin her doğan ferdini, yüzünü ALLAH'a döndürerek yetiştirmesi çok önemlidir, bu güzel küçük toplum, nice güzel büyük toplumların oluşmasında öncülük edecektir. Lokman hekim'in biricik oğluna hitaben söylediği şu sözler "Ey oğulcağızım, ALLAH'a şirk koşma, çünkü şirk en büyük günahtır" derken bir tane insanın ne kadar önemli olduğunu, onun soyundan devam edecek nesiller için şirksiz imanın, temiz fıtrat üzere nesillerin devamının ne denli şart olduğunu vurgulamaktadır aslında…

          “Şüphesiz ki ALLAH, kendisine eş tanınmasını yarlığamaz. Ondan başkasını, dileyeceği kimseler için, yarlığar. Kim ALLAH'a eş tutarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.” (Nisa, 4/48 (ayrıca bkz. Nisa, 116).)
     Şirk koşmanın ne demek olduğunu anlayabilmek için, ALLAH (c.c)'ı bilmek gerekir. ALLAH'ı hakkıyla tanımak gerekir.
     “Onlar ALLAH’ı gereği gibi takdir edemediler.” (Hacc, 22/74.)

          Bu Ayet'in daha iyi anlaşılması için, Hacc, Suresinin 73. Ayeti ile cevap bulalım…

          “Ey insanlar, (size)bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, ALLAH'ın dışında tapmakta olduklarınız-hepsi bir araya gelseler dahi, gerçekten bir sinek dahi yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.”

          Yukarıda belirttiğimiz gibi, yaratma sıfatıyla yüceliğini ortaya koyan ALLAH azze ve celle, Yaratma vasfı olmayan ve aslada olamayacak olan kullarının nankörlüğünü ve Zatını gereği gibi anlayamadıklarını, hatta anlamak istemediklerini açıklamaktadır… Sineği bile yaratamayacak insanoğlu, basit bir yaratılanı ilah ve Rabb edinmekte, yaptığının yanlış olduğunu kabullenememektedir. Bazı insanlar da cahilce, tuğyan eden, azgınlaşanların, ilahlık taslayanların peşine takılıp helak olmaktadırlar… ALLAH'ı sever gibi sevdikleri (Bakara, 2/165) İlah, Rab, melik kabul edip taptıkları insanların, ne kadar aciz, ne kadar zavallı olduklarını, bir sineği bile yaratmaya güçlerinin yetmeyeceğini anlayamamaları, ALLAH'ı gereği gibi takdir edemediklerinden, tanıyamadıklarından kaynaklanmaktadır… Muvahhid anne ve baba, evladına, ALLAH (c.c)'ı, Peygamber (s. a.s)'i, Kur'an'ı, Sünneti gereği gibi öğretmelidir ki,

          “…Ta ki, helak olan kişi bilerek helak olsun, yaşayan (inanacak olan da)kişi de (kât'i bir delil üzere) bilerek yaşasın…” (Enfal, 8/42.)
 Ahirette, ailesinden hesaba çekilecek olan anne ve baba, yavrularını, ALLAH'ın indirdikleriyle yetiştirecektir, ta ki, evladı, bilerek iman etsin, ilme dayalı tahkiki iman veya inkâr edecekse de bilerek inkâr etsin ve anne babanın sorumluluğu kalksın.
  “Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır…” (Tahrim, 66/6)
  İman edenlerin her biri, kendi nefsini korumada, ehlini, Dinini, malını, canını, neslini, akıllarını korumakla mükelleftir. Yegâne Önderimiz Rasûlullah(s.a.v) (s.a.s), ümmetinden olan muvahhid mü'min leri çobana benzetiyor ve uyarıyor:

   “Her birerleriniz çoban ve  her birerleriniz sorumludur. İmam (devlet başkanı) bir çobandır, o da (yönettiklerinden) sorumludur. Erkek, kendi aile fertleri üzerinde bir çobandır, o da, bundan sorumludur. Kadın da kocasının evi üzerinde bir çobandır. O da, elinin altındakilerden sorumludur. Dikkat edin! Her birerleriniz çoban ve her birerleriniz sorumlusunuz.” (Sahih-i Buhari, Kitabu'n-Nikâh, B. 82, Hds. 118.)

  Ailenin her ferdinden sorumlu olan ve hesaba çekilecek olan ebeveynler, oyuncular olarak yaratıldıklarını ve başıboş bırakıldıklarını sanmamalıdırlar.
 "Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunan şeyleri oyuncular olarak yaratmadık." (Duhan, 44/38 )

   ALLAH'ın halifesi olmak için gönderildiğimiz yeryüzünde, keyfi aratılmadığımızı, sorumluluklarımızın olduğu bize hatırlatılmaktadır… Tevhid bilincine ermiş muvahhid anneden beklenen, çocuğuna, şirksiz şeriksiz, kayıtsız şartsız iman etmenin ne olduğunu anlayabilmesi için, ALLAH (c.c)'ı gereği gibi tanıtmasıdır. Annenin tertemiz imanla, tertemiz rahimden dünyaya getireceği oğulları ve kızları, yetiştirmedeki gayesi, tüm dünyada, tarihin akışına kendini bırakacak değil, tarihin akışını değiştirecek mücahidler ve mücahideler olacaktır… Tüm yeryüzünde, fitneden eser kalmayıncaya, din tamamen ALLAH'ın oluncaya kadar cihad edecek evladları, ancak muvahhid annelerin eliyle yetişecek, Tevhid bilincine erdirilecek nesiller gerçekleştirebileceklerdir… En güzel örnek, Kur'an'da zikredilen, âlemlere üstün kılınan, iffetinden dolayı övülen annemiz, Hz. Meryem'dir… Namus ve hayâ timsali Hz. Meryem, tağuttan, şirkten, küfürden, erkeklerden, hayâsızlıktan uzak, tertemiz yetişmiş, Hz. Zekeriyya'nın eliyle büyütülmüş, eğitilmiş ve dünyayı sarsacak şekilde, Hz. İsa'yı dünyaya getirmesi nasib olunmuştur… 21. yüzyıl olan bu asırda da, tevhidin mahiyetini kavramış, katıksız iman ile Rabbine yönelmiş, davasını yüceltmek ve ilerilere taşımak için mücadele veren muvahhid annelere, yetiştireceği muvahhid evlatlara şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır…


"Ey Peygamber, inanmış kadınlar Bey'at için sana gelirlerse, ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında iftira uydurup getirmemeleri, ma'rufta sana karşı gelmemeleri hususunda biat etsinler. Sen de onların biatlarını al. Ve onlar için ALLAH'dan mağfiret dile. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Mümtehine, 60/2.)

  Kadının, ALLAH(c.c) ve Rasulü (s. a.s)'ne Bey'atında aranan ilk şart; ALLAH'a hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Bu şart, yeryüzüne gönderilen bütün peygamberlerin tebliğinin ilk şartıdır…
 "Andolsun ki, Biz, her ümmete, "ALLAH'a kulluk edin, tağuta kulluk etmekten kaçının'' diye tebliğ yapması için bir Peygamber göndermişizdir." (Nahl,16/36.)

   Tağutları, bâtılı, en ince teferruatına kadar ebter kabul etmek, reddetmek, "lâ'' demek, ALLAH'a hiçbir yaratılanı eş koşmamak, İslam'a girmenin ilk şartıdır. Tağut, zaman ve mekâna göre değişebilir. Bazen bir put, bazen bir firavun (ALLAH'ın kanunlarına uymayan devlet başkanı) bazen bir Bel'am (yani Hak adına konuşup insanları Haktan uzaklaştıran ve Hakkı gizleyen din adamı) olarak çıkar… Muvahhid olmanın şartı olan şirk koşmama, eş tanımama, kadının ve erkeğin imanının kabulü olmakla birlikte, anne ve babanın evladına vereceği en önemli ilk derstir…

   "Hani Lokman, oğluna-o ona öğüt verirken- (şöyle) demişti:'' Oğulcağızım, ALLAH'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.'' ( Lokman, 31/13.)

   İnsanoğlu kendi sonunu kendi elleriyle hazırlar, ya kendine zulmeden nefsinin zalimi olur, ya da kendini cehennemden beraat ettiren muvahhid olur. ALLAH kullarına zulmetmez, şirk koşan nefis, kendi nefsine zulmeder.
  "(O) gökleri ve yeri yaradandır. Size hem kendi (cins) inizden eşler, hem davarlardan eşler yaptı. Sizi bu suretle (zürriyetlendirip) üretiyor" (Şûrâ, 42/11.)

  Cenâb-ı ALLAH, her daim yaratmaktadır, erkek ve kız cinsleri birbirine eşler kılarak insanoğlunun neslini devam ettirmektedir. Ancak âdemoğlu, çok istediği çocuğu zamanla ALLAH'a eşler tanımaya başlamıştır. (A'raf,7/189-190-191) Ancak ALLAH (c.c)'a kulluk yapması için yaratılan (Zariat, 56) insanoğlu, yaratılış gayesini unutarak, kullara kul olmuş ve şirk koşmuşturlar, üstelik Ayet'te belirtildiği gibi gönüllü olarak, hür iradeyle…

   Kadının Bey'atnının ikinci şartı, Rasul'e iman ve itaattir. "Ma'rufta sana karşı gelmemeleri'' hususunda bey'at ve itaat şartı yine şirk koşmaktan uzaklaştıran, imanı sağlamlaştıran bir kuraldır. Hiçbir mahlûka, ALLAH'a şirk koşulacak şekilde itaat caiz değildir. Çünkü ALLAH, Peygamberine itaati dahi ma'ruf şartlarına bağlamıştır.

  Bu konuda Ebu'l Al'â Mevdûdî şunları belirtmektedir:


   "Bu kısa cümlede iki önemli ilke beyan edilmiştir.

   Hz. Peygamber'e itaat konusunda ilk prensip, O'na ma'ruf üzere biat edilmesidir. Oysa Hz. Peygamber'in münkeri emretmesi gibi ufak bir şüphe bile söz konusu değildir. Demek ki, hiçbir mahlûka, ALLAH'a itaatin dışında itaat caiz değildir. Çünkü ALLAH Peygamberine itaati dahi, ma'ruf şartlarına bağlamıştır. O halde Hz. Peygamber'e itaat bile, ma'ruf şartlarına bağlı kılınmışken, başkasına, ALLAH'ın kanunları dışındaki örflere, geleneğe kayıtsız şartsız itaat beklemeye kimin hakkı vardır? Hz. Peygamber bu ilkeyi şu şekilde izah etmiştir:''ALLAH'a karşı gelmede itaat yoktur. İtaat ancak ma'ruf üzeredir.(Müslim, Ebu Davud, Nesei)Aynı konuyla ilgili olarak ileri gelen bazı âlimler, bu Ayet'ten bir takım prensipler çıkarmışlardır.

   Abdurrahman bin Zeyd bin Elsem "ALLAH Teâlâ, bu Ayet'te, ''sana itaatsizlik yapmamak üzere'' değil, sana ma'ruf işlerde itaatsizlik yapmamak üzere…'' buyurmuştur. Yani ALLAH Peygamberine itaati bile şarta bağlı kılmışken, başka birinin insanlardan kendisine ma'rufun dışında itaat beklemeye nasıl hakkı olabilir? demiştir.
   İmam Ebu Bekir El-Cassas şöyle yamaktadır: "ALLAH, Peygamberi'nin ma'ruftan başka bir emir vermeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, Nebi'sine itaat hususunda dahi ma'rufu şart koşmuştur. Böylelikle hiç kimseye, ALLAH'ın emirlerine karşı olmasına rağmen sultanın emirlerine itaat etme imkânı bırakmamıştır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s) ''Halık'a isyan edip, mahlûkata itaat eden bir kimseye, ALLAH itaat ettiği mahlûku musallat eder'' buyurmuştur. (Ahkâmul Kur'an)

   Allâme Alusi; bu emrin, cahillerin, "Ulu'l-emre mutlak itaat gerekir'' şeklindeki düşüncelerini reddettiğini söylemektedir. ALLAH, Peygamberine itaat edilirken bile, bunun ma'ruf üzere olmasını şart koşmuştur. Oysa Hz. Rasul(s.a.s) ma'ruftan başkasını emretmez. Bunun amacı, mahlûka masiyet üzere itaatin caiz olmadığını vurgulamaktır. Yani ALLAH'a isyan olan yerde, kula itaat yoktur.''

   Gerçekte bu emir, İslam anayasasının temel ilkelerinden biridir. İslam'a ters bir davranış ilke itibariyle bir suçtur. Dolayısıyla hiç kimse gayrimeşru bir işin yapılması hakkında emir verme hak ve yetkisine sahip değildir. İslâm hükümlerinin aksine emir veren de, bu emri yerine getiren de suçludur. Hiçbir memur, gayrimeşru bir işi yapmasını kendisine amirinin emrettiğini bahane ederek, ceza almaktan kurtulamaz.'' ( Ebu'l Âl'a El-Mevdûdî, Tefhimu'l Kur'an, çev. Nazife Şişman, ist.1986, c. 6, sh. 256-257.)
   Yukarıda âlimlerin açıkça beyan ettikleri gibi, her kul, ALLAH'a şirk koşmada, kula kullukta kendi günahını kendi çekecektir, kimsenin günahı kimseye yüklenmez (Bkz. Necm, 53/38) zira her insan, işlediği amelleri, hür iradeyle (bilinçli veya bilinçsiz fark etmez) kendi aklıyla işlemektedir…

   Kur'an'ı Kerim'de, Hz. Yusufun kıssası ve verilen şirk koşmama meselesi meşhurdur. Yusuf (a.s)'mın zikrettiği Ayet'lerden nasiblenmek imanımız için şarttır… Mısır halkının lîderinin gördüğü bir rüyayı tabir etmesi için Hz. Yusuf'a geldiklerinde şöyle dediler:

"Bize bunun tâbirini haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.'' (Yusuf) Dedi ki; '' Size rızıklanacağınız bir taam gelecek odlumu, ben muhakkak onun ne olduğunu size daha gelmezden haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, ALLAH'a inanmaz bir kavmin dînini-ki onlar ahireti inkâr edenlerin tâ kendileridir-terkettim.'' (Yusuf, 12/36-37.)

   Hz. Yusuf'un, kendisine verilen hikmetin, ilmin ve kerametin sebebini açıklama gereğini hissetmesi ve bu sebebleri açıklarken, imanı gereği tağutu reddettiğini, ahireti inkâr eden nankör bir topluluğun dînine, yaşantılarına arkasını döndüğünü ve yine bunu yapmasının sebebini de, ALLAH (c.c)'a şirk koşmaktan şiddetle kaçınılması gerektiği için yaptığını Ayet'lerle devamında anlatmaktadır…

   "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yakub'un dînine uydum. ALLAH'a herhangi bir şeyi ortak tutmamız bizim için (doğru) olmaz. Bu (tevhid), bize ve insanlara ALLAH'ın lütuf ve inayetindendir. Fakat insanların çoğu buna karşı şükretmezler.''

    ''Ey zindan arkadaşlarım, darmadağınık birçok düzme tanrılar mı hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye galib, Kahhar olan bir tek ALLAH'mı? Sizin onu bırakıp taptıklarınız (itaat ettikleriniz) kendinizin ve atalarınızın takmış oldukları adlardan başkası değildir. ALLAH bunlara hiçbir bürhan indirmemiştir. Hüküm ALLAH'dan başkasının değildir. O, kendisinden gayrıya ibadet etmemenizi emreylemiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." ( Yusuf, 12/38-39-40.)

   Anlaşılacağı üzere ''hüküm koyma ALLAH'dan başkasının değildir'' Ayetî celilesinde belirtildiği gibi ALLAH'dan gayrısına hüküm koyma ve hükmetme yetkisi verilmeyeceği gibi dil ile de reddetme ve bu imanı aşikâr olarak itiraf etmek ve kalbinden çıkarttığı sahte ilâhları hayatından da çıkarmak, ALLAH'a yakınlaşmanın en önemli derecesidir. Tağutları reddetmiş ve yüzünü ALLAH'a döndürmüş mü'min kulu Er-Râfi (c.c) sıfatıyla yüceltmiş ve ona diğer kullarından farklı üstünlük ve meziyetler vermiştir. ALLAH(c.c)'a şirk koşan hiçbir kul, keramet ehli veya güzel meziyetler sahibi olamaz, olduğunu iddia eden yalan söylemiş olur. Zira ALLAH(c.c), kendisine ortaklar katılmasından şiddetle kaçınan iyi doğru kullarına ilimden nasib etmiş ve kullarına ilimden nasib etmiş ve Rasulü (s.a.s)'nün izince giden dinde ilim ehli alim kılmıştır…

   Muvahhid anne ve babanın körpecik yavrularına verebileceği en güzel ve yerinde mesaj olmalıdır ALLAH'a şirk koşmamak, mülkünde ve milkiyetinde ortak tanımamak; elde ettiği başarıları, ALLAH'a eş koşmaktan şiddetle kaçındığı için nasib olunduğunu yeri ve zamanı geldikçe vurgulamalıdır…

   Mümtehine Suresi'nin 12. Ayetiyle Bey'at gerçekleştiren kadın, nesil emniyetine çok dikkat edecektir, namus emniyeti Bey'atın şartlarından birisidir, burada bizim konumuzla alakalı olarak dikkatimizi çeken en önemli meselelerden biri de, amellerimizin her halukârda islâmî harekete zarar verip vermeyeceğine dikkat edilmesidir. Kur'an'da zikredilen iki peygamber hanımının, namus meselesinde yanlış yapmadıklarını biliyoruz. İslâmî harekete zarar getiren fitnelerden birisi de, laf taşımak, koğuculuk yapmak, en kötüsü de mü'min Müslümanları ilgilendiren meseleleri, sırları gayr-i müslimlere götürüp yetiştirmek olduğu karşımıza çıkıyor. Zira bu davranış islami harekete ve Müslümanlara zarar verir.

   Kur'an'ı kerim'de, Tahrim Suresi, 10. Ayet'te anlatılır ki;

"Ve o iki kadına şöyle seslenildi: "girin ateşe girenlerle beraber."

   Bir Peygambere karşı en küçük hıyanet bile küfürdür. Emanete hıyanet, bir çeşidi de olsa hiyanettir. Nuh(a.s)'ın ve Lut(a.s)'ın nikâhı altındaki eşleri de, iffetsizlik yapmış, nikâhına namusuna ihanet etmiş değillerdir, ancak Peygambere eş olmanın güzelliğini, iman ve itaat gerekliliğini, nasib olunan nimetin kadrini bilememek, insanlığın hayrına, hem dünya hem ahiret faydasına çalışan kocalarından laf taşıma yoluyla hiyanet etmişlerdir. Peygamber eşlerine yardım edecekleri, birer Hz. Hatice olacakları yerde, kâfirlere yardım etmiş, söylememeleri gerekenleri gidip söylemiş, dolayısıyla mü'minlerin sırlarını inkârcı istihzacılara ulaştırma yoluyla kendileri de kâfirlerden olmuşlardır, lânetlenmişlerdir…

   21. asrın Müslümanları olarak, bu yanlış ameller işlenmekle birlikte, günümüz Müslümanlarını helâka, cehenneme sürükleyen birinci günah, şirk koşma, ortaklar katma yanlışlığıdır… Yüce yaradana eş katmak, en büyük ihanet kabul edilecektir ve yanlışlar gelmeye devam edecektir...

   Bu önemli yanlışları işlemek veya işlememek, küçük topluluk olan ailede başlar. Anne ve babada bu hataları yapmaktan şiddetle kaçınacak ve tertemiz yetiştirmeye çalıştığı yavrularına da, yanlışları öğretecek yapmamalarını sağlayacaktır… Anne karnında başlayan eğitim, güzel ahlaka ve ALLAH'dan başkasına kul olmamaya öncelik tanır… Muvahhid aile kurmanın sırrı anne ve  babada yatmaktadır, bu sırrı, gönderilen Peygamberleri ve yaşantılarını inceleyip, kavrayanlar anlar ve önce kendini, sonra eşini, sonra yavrularını yetiştirerek, dünya ve ahiret mutluluğuna erişecektirler Biiznillah…..

2 yorum:

  1. TEK ERBAB TEK HOCA ELLAHTIR
    ONDAN başkasına HOCAM demek
    şirktir günahtır
    işte konuyla ilgili AYETLER
    ELLAHIM. kovulmuşşeytandan SANA
    sığınırım deki ey KİTAB ehli gelin sizinle bizim aramızdaki ortak KELİMEYE ELLAHtan başkasına kölelik etmeyelim ve ONA hiçbirşeyi ortak etmeyelim ve kimimiz kimimizi ELLAHtan başka ERBAB/HOCA EFENDİ edinmeyelim eğer yüz çevirirlerse deyin ki şahid olun biz sadece ELLAHA Teslim olanlarız (âli imran 64) onlar/yahudi ve hıristiyanlar ELLAHtan başka ahbar ve ruhbanlarını/din bilginlerini ve sofilerini ERBAB/HOCA EFENDİ edindiler ve meryemoğlu mesiyhi de oysaki TEK İLAH/TEK BÜYÜK OLAN ELLAHA Kulluk kölelik etmekten başkasıyla EMRolunmadılar yok başka İLAH/YÜCE. HÜKÜM SAHİBİ sadece O var O/ELLAH Onların ortak koştuğu putlardan berîdir ve tüm noksanlıklardan münezzehtir (tewbe31) ey zindan arkadaşlarım farklı farklı ERBABLAR/HOCALARmı hayırlı yoksa TEK BAŞINA HERŞEYE EGEMEN OLAN ELLAH mı sizin ONDAN başka kölelik ettikleriniz sizin ve atalarınızın adlandırdığı isimlerden başkası değildir(hoca efendi şeyh gavs ağa bey paşa başkan savcı hakim... vesaire)ELLAH onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir HÜKÜM VERMEK SADECE ELLAHA Mahsustur O KENDİSİNDEN başkasına kölelik etmemenizi EMRETMİŞTİR işte dosdoğru sapasağlam
    diyn/dosdoğru sapasağlam yaşam tarzı budur velakin insanların çoğu bilmiyorlar. onların çoğu ELLAHA Şirk koşmadan inanmazlar(yuwsuf suresi 39,40 106)hiç şüphesiz TEK ERBABIM ELLAH DOĞRUYU SÖYLER ONDAN başkalarını ERBAB/HOCA EFENDİ edinenler müslüman değil müşriktirler ey RABBİNDEN başkasını ERBAB edinenler sizin kölelik ettiğiniz hocalar gavslar şeyhler kölelik ettiğiniz başkanlar hakimler savcılar hepsi birer puttur HÜKÜM VERMEK SADECE ELLAHA mahsustur ONUN HÜKÜMLERİ AP AÇIK KİTABI OLAN QUR'ÂNdır ONA muhalefet eden bütün sözler uydurmadır yalandır bakın GERÇEK ERBABIMIZ NE DİYOR ey inananlar eğer siz muttaqi olursanız/ELLAHtan gereğince korkup günahlardan sakınırsanız size FURQANI /DOĞRUYU YANLIŞTAN AYIRAN ANLAYIŞI VERİR kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar ELLAH BÜYÜK LÜTUF SAHİBİDİR enfal 29
    gelin RABBİMİZİN KİTABINI DOĞRU ANLAMAK İÇİN ÖNCE DOSDOĞRU OLMAYA KARAR VERELİM ŞAKADA OLSA YALAN VE BOŞ ŞEYLERDEN UZAK DURALIM KENDİNİZİ TAMAMEN RABBİNİZE ADAYARAK ARINALIM Kİ RABBİMİZ bize ERBABLIK ETSİN KALBİMİZE BASİRET AKLIMIZA SELAMET VERSİN bize KİTABTAKİ HİKMETİ ÖĞRETSİN VE BÖYLECE QUR'ÂNIN NURUNU KALBİMİZE TECELLİ ETTİRSİN İNŞAELLAH
    ey ELLAHIN kulları
    gelin TEK ERBABIMIMIZ TEK ÖĞRETMENİMİZ
    OLAN ELLAHtan başkasına HOCA EFENDİ demeyin ve ELLAHIN ortak kabul etmez İLAHLIK/YUCELİK ve RABLIK/HOCALIK SIFATINA kimseyi ortak etmeyin eğer yüz çeviriyorsanız bilin ki şirk koştuğunuz için bütün yaptıklarınız boştur ve yaptığınız hiçbir ibadetin ELLAHKATINDA değeri yoktur
    ve şahid olun ki ben sadece TEK İLAHIM TEK ERBABIM OLAN ELLAHIMlN beni terbiye etmek için indirdiği TEK KİTABI OLAN AP AÇIK QUR'AN UYARINCA SADECE ONA kölelik eden haniyf müslümanlardanım

    YanıtlaSil
  2. insanları QUR ÂNIN Aslında olmayan ama kulların yazdığı mealdeki çelişkili sözleri inkâr etmeye davet ediyorum konu sadace domuz değil çok konular var doğrusu sakınmadan arınamazsınız ve arınıp taqwa ehli olmadıkça FURQAN OLAN QUR ÂNI Anlayamazsınız
    hepimizde biliyoruzki araplar ELLAH rasulu dönemindeki
    KOLAY VE AP AÇIK ARAPÇA DİLİNİ konuşmuyorlar bundan dolayı onların domuza xınzıyr demeleri bizi aldatmasın
    hayır domuz xınziyr/pis yaramaz kötü değildir RABBİMİZ domuzuda diğer hayvanlarıda bize ni'met olması için KENDİ ELLERİYLE YARATTIĞINI SÖYLÜYOR eğer domuz ni'met olmasaydı
    en'am olmazdı
    en am ni'met demek
    ELLAHIM Taşlanmışşeytandan
    SANA
    sığınırım deki ELLAHIN Sizin için! İNDİRDİĞİ rızıqları! gördünüz mü onları haram ve helal ettiniz deki size ELLAH mı izin verdi yoksa ONA iftiramı ediyorsunuz
    ELLAHA yalan iftira edenler
    qıyamet gününü ne zannediyorlar gerçekten
    ELLAH insanlara LUTUF SAHİBİDİR velakin onların çoğu şukretmezler(yuwnus 59.60)

    gerçekten BİZİM ELLERİMİZİN YAPTIĞI EN'MLARI/HAYVANLARI
    Onlar için! YARATTIĞIMIZI Görmüyorlar mı onlara sahib olmuşlar onları/hayvanları
    onlara boyun eğdirdik onlara biniyor ve onlardan yiyorlar
    onlarda nice faydalar ve içecek var hala şükretmezler mi
    (yasin 71,72,73)
    DİYEN RABBİMİZ ELBETTE DOĞRUYU SÖYLER
    Ve O KENDİ ELLERİYLE haşa asla pis şeyi yaratmaz bu sizin RABBİNİZ Hakkındaki kötü zannınız
    hayır RABBİMİZİN ELLERİNİN ESERİ OLAN domuzda diğer bütün hayvanlarda güzeldir zavallı domuzun ne suçu var pislik yiyorsa
    pislik yiyen birsürü hayvan var onlar pis olmuyor da birtek domuz mu pis oluyor hiçşüphesiz onları pislik yemeye elverişli YARATAN haşa hata etmez onların yediği pisliği arındırıp tertemiz ni'mete dönüştüren TEK GÜÇ ELLAHtır
    eğer gerçekten maksadınız eğlenmek değilde
    konuyla ilgili DOĞRUYA ulaşmak ise örnek verdiğim en'am 146 ve nisa 160 ÂYETLERİNİ
    kovulmuşşeytandan
    ELLAHA
    sığınarak üzerinde düşünerek okursanız RABBİMİZ
    yahudilere ceza olması için onlara TEMİZ VE HELAL ŞEYLERDEN OLAN
    TIRNAKLILARIN TÜMÜNÜ!
    haram ettiğini SÖYLÜYOR BU ÂYETLERDEN AP AÇIK ANLAŞILIYOR TÜM!TIRNAKLI HAYVANLARIN TEMİZ VE HELAL OLDUĞU domuzda tırnaklı ona pis haram derseniz AYETTEKİ RABBİMİZİN tümünü!kelimesini tasdik etmediğiniz için kafir olursunuz
    RABBİMİZ daha sonra meryemoğlu ıysayı göndererek yahudilere haram kılınanları HELAL ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR ama yahudiler meryemoğlu ıysanın RABBİNDEN getirdiği bu mesajını kabul etmemişler kendilerine HARAM EDİLENŞEYLERDEN OLAN domuzu sizin gibi HELAL kabul etmemişler

    YanıtlaSil