Sayfalar

13 Ağustos 2012 Pazartesi

TEVHİDİ ANLAMAK

Cahiliye sistemleri ve bu sistemleri ayakta tutanlar, 
tuğyan projeleri üreterek insanlarla tevhidin arasına 
geçmişlerdir. Günümüzde de tüm dünya genelinde 
insanlarla tevhidin arasına geçmek için büyük bütçeler sarf etmektedirler. Bu bozuk sistemler insanların tevhidi duymamaları ve tevhide yönelmemeleri için alternatif modeller sunarak insanlığın hüsranı için çabalarlar.  Tüm sömürü düzenlerinde sömürenler, sömürü 
kavramının içeriğini değiştirdikleri gibi, tevhide  alternatif model 
sunanlarda, din sömürücüleri eliyle tevhidin içeriğini değiştirerek 
anlattırırlar.
Ne yazık ki bu habis planlar başarılı olmuş ve olmaktadır. Bu 
gün akılları zincirli milyonlar sömürü düzenlerinin dinine girmiş-
lerdir. Hal böyle olunca tevhidi anlamamış nesillerin tevhidi yaşaması da mümkün olmamaktadır. 
Ağızlarıyla ‘La İlahe İllallah’ı söyleyen nice insân anlamını bilmediği bir kelimeyi ömrü boyunca tekrarlamakta ancak yaşantısıyla 
söylediğinin aksini yapmaktadır. Sözler yapılmak içindir. Tevhid 
kuru bir söz, kuru bir inanç değildir. Bilakis, tevhid Allah’ın kullarından isteği inanç ve bu inancın getirdiği yaşantıdır.   
Günümüz cahiliyesinin putperest düzenlerinde, Allah’ın dininin 
emirlerine karşı olanlar tarafından Kelime-i Tevhid söylettirilmek
tedir. Neden? Oysa dünün cahiliye Mekke’sinde Kelime-i Tevhid’i 
söyleyenler her türlü işkenceye uğratılıyorlardı. Bilal’in, Yasir’in, 
Sümeyye’nin, Ammar’ın, Ebu Zerr’in (Allah hepsinden razı olsun) ve 
diğerlerinin hayatlarını bilmekteyiz. Onlara tevhid davasını hazmedemeyenler tarafından yapılanlar ortadadır. Ancak çağımızın tevhidi hazmedemeyenleri neden ‘Lâ İlâhe İllallâh’ karşısında saldırganlıklarını dışlarına vurmamaktalar? Hatta çağın firavunları kendi 
memurlarına bu sözü minarelerden söylesinler diye yüklüce paralar 
ödemektedirler, neden? 
Çünkü bu memurlar insanlara ‘Lâ’yı anlatmamaktadır. Yine onlar abdesti bozan halleri anlatırlar ancak imanı bozan halleri yine 
anlatmamaktadırlar. Tevhid nedir, nasıl gerçekleşir? Tevhid bozan 
haller nelerdir? Tevhid olmadan Müslüman olunabilir mi? Hâkimiyeti millette gören bir düşünceyle tevhid bağdaşabilir mi? Bunlar ve 
bunlar gibi daha nicelerini hangi memur anlatmaktadır? Hangi memur cemaate ‘hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletin değil, yalnızca Allah’ındır’ demiştir? Zaten onların görevi de tevhidi anlatmak değil, 
tevhidi gizlemek ve çarpıtarak anlatmaktır.  
Oysa tevhid, insan için ilk tahsil etmesi gereken en yüce hakikattir. Tevhid, ilk insândan itibaren, kıyamet kadar gelecek tüm 
insânlara, insânların sahibinin buyruğudur. İslam Dini insanlığın
tek gerçek dinidir. İnsanların Rabbi her dönemde ve her yerde insanlara peygamberleriyle birlikte tevhid dinini göndermiştir.  
Tevhid, ‘Allah’ın kullarından istediği en büyük emir’dir.  
Tevhid; ‘Allah’ı ibadetlerle birleme’nin adı olup, tüm muhtevası ve 
kapsamıyla ibadettir. Hayat ibadetten ibarettir. Tevhid ehli hayat ile 
memat arasındakileri âlemlerin Rabbi için yaptığından, onun hayatı 
ibadete dönüşür. 
Tevhid, Allah’ı –rububiyetinde, ulûhiyetinde, isimleri ve sıfatlarında- birleyerek yaşamaktır ki, bu ibadetin özüdür. İbadetler, zamane cahiliyesindekilerin zannettikleri gibi sadece namaz, oruç, 
zekât ve hac ile sınırlı değildir. Bilakis, ibadetler hayat yolunun bü-
tünü kapsamaktadır. Ve hayatta, bebek beşiğinden, ölüm döşeğine 
kadar bir ibadet olup, kul da: “Şüphesiz benim namazım, kurbanım, 
hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir”(Enâm: 
6/162) demelidir. 
Rabbinin kendinden razı olmasını arzulayan bir kişi bireysel ve 
toplumsal hayatında tevhide göre yaşamalıdır. Kalpte kabul edilen 
tevhid, oradan tüm azalarla hayatın bütününde kendini göstermelidir. Gönüllerde kabul edilen tevhid, dillerde söylenmeli ve de bedenlerde yaşanmalıdır.  
Bir insân işinde ayrı, okulunda ayrı, ibadet yerinde ayrı ilahlara 
yönelemez. Kişi, bir olup, ortağı olmayan Allah’a ibadetini yerine 
getirmelidir. Aksi durumlarda eğer kişiler, bu alanların her birinde 
farklı ilahların kanunlarına göre bir yaşantıyı kabul ediyorlarsa, Allah’a ortak koşan kişiler durumuna düşerler. 
İyi biliniz ki tevhîd, kulların sahibi Allah’ın, kullarından isteğidir 
ki, bu istek gerçekleşmeden iman gerçekleşmez; kişi Müslüman 
olamaz. Onun Müslümanlık söylemi bir iddiadan öteye geçemez.  
İmanın gerçekleşmesi için tevhidi yaşantı yapan kişinin Allah'ın 
hükümlerinin dışına çıkmayacağına Allah'a söz vermesi gerekir.
Ey Allah'ın kulu! İyi bil ki, bu sözü veren muvahhidler Allah'ın 
razı olduğu kullarıdırlar. Onlar;  “Gerçek şu ki ben bir muvahhid 
olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” (Enâm: 6/79) diyerek sözlerine hayatlarını şahid kılanlardır.   
Sen o kullardan mısın? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder