.. Anayasası, Madde: 42,
Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim es.a.s.larına göre, devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Bu es.a.s.lara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun No: 1739,
Genel Amaçlar,
Öğrencileri,
Madde–2-a Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan T.C.’ye karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar yetiştirmek.
Madde–10 Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde, Atatürk ilke ve inkılâpları ve anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Eğitim kurumlarında anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine aykırı siyasi ve ideolojik telkinler yapılmasına ve bu nitelikteki günlük siyasi olay ve tartışmalara karışılmasına hiçbir şekilde meydan verilmez.
Madde–12 Türk milli eğitiminde laiklik esastır.
Madde–15 Okullarda kız ve erkek karma eğitim sistemi yapılması esastır.
Madde–43 Öğretmenlik, devletin eğitim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.
İlköğretim Amaçları,
Öğrenim görmüş bir yurttaş.
A-Kişisel Bakımdan;
Madde–7-b Türk milletini yüceltir, Türk büyüklerini, onların hizmetlerini tanır ve değer verir. Atatürk’ün Türk İstiklali için yaptığı savaşları, memleket idaresine getirdiği demokratik esasları, Atatürk inkılâplarının tarihi sebeplerinin bilir ve bu inkılâpların gelişip ilerlemesine çalışır.
B-Toplum Hayatı Bakımından,
İlkokul çocuğa, T.C.’nin insan haklarına dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal bir devlet olduğu kavratmayı amaç bilir. Buna göre ilköğretim görmüş bir yurttaş;
1 – Demokrasi ilkelerini kavramaya başlamıştır. Bütün ilişkilerinde bu ilkeleri uygulamaya çalışır.
2 – Demokrasinin sadece bir idare şekli olmayıp, bir yaşam şekli olduğu düşüncesini benimser.
İlkokul Eğitim ve Öğretim İlkeleri;
Derslerle amaçlar ve ilkeler arasında bağlantı kurulmalıdır. Okul etkinlikleri öğrencilerde istenilen davranış değişikliklerini sağlamaya yönelmelidir. İlkokul programı, Türk milli eğitiminin amaçları ve ilköğretimin amaçlarını kademe kademe gerçekleştirmek üzere düzenlenmiş araçtır!
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimin Genel Amacı;
İlköğretim ve ortaöğretimde öğrenciye, Türk milli eğitim politikası doğrultusunda, Genel Amaçlarına, İlkelerine ve Atatürk’ün Laiklik ilkesine uygun Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi ile ilgili yeterli temel bilgi kazandırmak… Böylece Atatürkçülüğün, insan sevgisinin pekiştirilmesini sağlamak, faziletli insan yetiştirmektir.
.
“Muhakkak size kitapta şu hükmü indirdi. “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiği veya onlarla dalga geçildiğini işittiğiniz vakit, onlar başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın. Çünkü o zaman muhakkak siz de onlar gibi olursunuz” Allah münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayandır” (Nisa 140)
İmam Kurtubi: “Başka söze dalıncaya kadar” ayeti küfür dışında bir söze delalet eder. “Siz de onlar gibi olursunuz” bu ayet gösterdi ki günahkârlardan münker ortaya çıktı mı onlardan kaçınmak gerekir.Çünkü kaçınmayan fiillerine razı olmuştur. Küfre rıza küfürdür. “Siz de onlar gibi olursunuz” Masiyet meclisinde oturup onları inkâr etmeyen, onlarla günahta eşittir. Onlar masiyetle konuşup, amel ettiklerinde inkâr etmesi gerekir. Onlara inkâr etme gücü yoksa oradan ayrılması gerekir, taki bu ayetin ehlinden olmasın.. (3/279 Nisa 140 tefsiri).
İbni Kesir: Onlarla günahta eşit olunduğunu açıkladıktan sonra; “Nasıl ki küfürde onlara ortak oldular, Allah da onları cehennemde ebedi kalmada ortak kılar.” (Ayetin tefsiri 2/317).
Seyyid Kutup “Nifakın ilk basamaklarından biri ise müminin Allah’ın ayetleri ile istihza edilen meclislerde oturması ve bunları işitmemezlikten gelmesidir.” …böyle kimseler kendilerini müsamaha ve hoşgörü ile kandırırlar. Hâlbuki bu hal vücuda sirayet eden bir iç hezimettir… Bunu yapanlarla meclislerde kalanlar iman, küfür arasındaki nifak köprüsünün bedbahtları diye vasfedilirler.”
Kendi yaşadığınız okul ortamını, dersleri, öğretmenleri sonra Allah’ın bu ayetlerini ve sonra da körpe çocukları bir düşünün… Bu neslin neden ikiyüzlü, menfaatperest, günaha meyilli olduğunu düşünün. Bu konuda da kendinizden başkasını suçlamayın. Çünkü buna sebep sizlersiniz.
Evet, ayete ve delaletine bir bak. “Muhakkak siz de onlar gibi olursunuz” diye te’kidli bir küfür tehdidinden sonra bu benzetmeyi bazıları farklı yere çekmesin diye “Allah münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayandır” buyuruyor.
Bir insanın o mecliste oturup da veya o fiillerin olduğu yere çocuğunu gönderdikten sonra “ben razı değilim” demesi bir şey değiştirmez. Çünkü rıza içsel bir şeydir ve nitekim Allah hükmü razı olup olmamaya değil, orda bulunup bulunmamaya bağlamıştır. Meseleyi anlamayanların “veli kişinin; ben razı değilim” diye başlık atması seni aldatmasın. Bu tip insanlar yukarıda görüldüğü gibi önce küfrün sebebi ve çeşidi vardır bu nedenle çoğu insan bu meseleyi karıştırır derler. Sonra da meseleyi küfrün sebebine değil, rıza gibi çeşidine bağlarlar.
Rıza meselesi ayetin aslında geçmez. Allah hükmü ona da bağlamaz. Sadece âlimlerin bu ayetten çıkardıkları bir hükümdür. Şöyle ki: Eğer bir kimse meclisten kalkmıyorsa demek ki razı olmuştur. Bir şeye rıza da onun hükmündendir derler. Mesela Kur’an’ı pisliğe atan bir kişiye kâfir derler. Sonra da demek ki Allah’ın kitabını hafife alıyor derler. Tekfiri hafife almaya değil, fiilin kendisine bağlarlar. nakillerle anlatır. Muhaliflerini bunu Bu tür çarpıtmalara sakın aldanma! Bu amel ve eylemlerin hiçbiri olmasa dahi, okulda bulunan haramlar ondan içtinap etmek için yeterlidir. … Eğitim, açıklık, müzik, resim, ihtilat -kız erkek karışık- buralarda Allah’ın zahir ve batın haram kıldığı her fuhşiyatı, kötülüğü bulmak mümkündür.
Peki, sen söyle! Direk kalbe tesir eden bunca haramın arasında o fıtratı bozulmamış temiz ve körpe kalp ne hal alır acaba! Fitnelerin uğrak olduğu kalp, ters çevrilmiş ağzı kapalı bardak şeklini alır. Hiçbir iyiliğe yer yoktur onda. Artık, iyilik kötülük, kötülük de iyilik olur onun için. Bu benim sözüm değildir. Bu konuştuğunda hak ve vahiyden başka bir şey konuşmayan Allah Resulü’nün sözüdür: “Fitneler kalbe çizgi çizgi arz olur (atılır). Hangi kalp bunu içerse üzerine siyah, hangi kalp de reddederse beyaz bir nokta konur. Öyle ki o kalp (fitnelerin arz olduğu) bulanık ve ters çevrilmiş testi gibidir. Ne iyiliği tanır, ne de kötülüğü reddeder. Sadece içerisine giren arzu ve heve si bilir.”
.
Okulda yer alan küfürlerden bazılarıda müşriklerin çıkarmış oldukları bayaramlar şimdi bu konuya değineceğiz.
Kuran-ı Kerim’de millet kelimesine din manası yüklenir.
“O hanif olan İbrahim’in milletine(dinine ) uy… “ bu ayet Kuran-ı Kerim’de defalarca tekrarlanmıştır.
Milli bayramlardan bazılarına örnek verecek olursak:
-Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı: 23 Nisan Türkiye meclisinin açılış günüdür. Onlara göre İslami yönetimden, yani gericilikten modern dünyaya geçilmiştir. Düşün bu şirk merkezinin açılışı bir bayram olarak kutlanır. Evet, sen ey kendini muvahhit zanneden, sen insanlara bu parlamentonun şirkini anlatırken, işte senin çocuğun bu bayramı kutlar.
Sakın ben çocuğumu sakındırıyorum diye kendini kandırma, sen çocuğunu merasimden sakındırsan dahi o güne hazırlık haftalar öncesinden başlar.
-19 Mayıs Atatürk’ü anma, gençlik ve spor bayramı: Buda hilafet ilgası için başlatılan yurt gezilerinin Samsun’a çıkış ayağıdır.
-29 Ekim Cumhuriyet bayramı
Birde 30 Ağustos vardır ki, o tarihlerde okul tatildedir.
Bu bayramların sevgisi ve şenliklerin çekici yönleri çocukların kalbine ekilir. Çocuk o kadar hoşlanır ki, nice veli çocuğunu göndermese de çocuğu evde televizyon başında bu şenlikleri izler. Tabi göndermemek hiçbirşey değildir. Çünkü bu bayramlar o günlere munhasır değildir. Haftalar öncesinden anlatılmaya ve hazırlıklara başlanır.
Bu bayram günlerinin dışında birde haftalar vardır. 10-16 Kasım Atatürk’ü anma haftası, insan hakları ve demokrasi haftası vb. Okul olayını sulandırmak için Hanefilerden rıza meselesini ve ihtilafını getirenlere (konu ileri de gelecek) Hanefilerin bazı fetvaları yerin de olacaktır.
“Bir kişi nevruz günü Mecusilerin toplandığı yere gitse kâfir olur. Çünkü bu küfrünü ilan etmektir.”
“Bir kimse nevruz günü bu güne saygı için müşriklerle bir şey hediye etse Allah’a elli yıllık ibadetini zayi etmiş olur.”(Fıkhul Ekber Şerhi Molla Ali el-Kari 345)
Yine Hafız İbn-i Hacer: “Şeyh Ebu Hafs El-Kebir En-Nesefi’den: Kim o gün ta’zim için bir yumurta dahi hediye etse kâfir olur.( Fethu’l Bari 3/ 1344)
Her dinin kendine göre kendilerini ilahlarına yakınlaştıran, ona bağlılık ve inançlarının simgesi olan ayinleri vardır. Bu ayinler de yapılanlar herkesin keyfi olarak seçtiği yakınlaşma eylemleri değildir. Nasıl ki Allah’a ibadetin şekilleri şeriat tarafından belirlenip, sınırları çizilmişse bu ayinlerde yapılacak ve söylenecekler de o dinin kurucu ve koruyucuları tarafından belirlenmiştir.
İlköğretim Yönetmeliği madde 12: “İlköğretim okullarında öğrenciler her gün ders başlamadan önce öğretmenlerinin gözetimin de, topluca aşağıdaki öğrenci andını söylerler. “Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek ileriye gitmektir. Ey Büyük Atatürk açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene.”
Her sabah huşu, inkiyad, tezellul, ta’zim içinde hep bir ağızdan yapılan bu yemin ise şu şekilde yapılır: Bahçede, kendisine ve ilkelerine bağlılık yemini ettirdikleri tağutun putu vardır. Üstünde de ülke simgesi bayrak… Çocuklar hazır ol vaziyetinde, gözleri bayrağa dikilmiş bir şekilde, hiç kıpırdamadan!
Kardeşim, bu ibadet ayini değildir de nedir? Bu bağlılık yemini küfür değil de nedir?
Sen hiç böyle huşu ve tezellul içinde Allah c.c’e namaz kılan bir topluluk gördün mü?
Burada ki fiiller ilahlaştırma ve ibadet olma kastı olmadığından ihtimalli olur dersen, peki söylenen söz ve o ortamda kendi isteğiyle bulunmak… Akıl etmezmisiniz?
Hac ve Zünnar müşriklerin katıksız alametidir de, bu putun, bu bezin önünde yapılan eylem ve söz değil midir? Sade bir bezi beline bağlayan tekfir edilir de, putun üzerinde yukarıda geçen şekliyle durana özür mü bulunur.
İmam Nevevi: Eğer ortasına (beline) zünnar dolarsa kâfir olur. Mecusilerin şapkasını koyan da ihtilaf ettiler, sahih olan kâfir olmaz. Eğer beline ip dolarsa sorulduğu zaman zünnar derse çoğunluğa göre kâfir olur.(Ravda-riddet konusu)
Kifayetül Ahyar sahibi: “…Eğer Müslümanların, ancak bir kâfirden sadır olur diye icma ettikleri bir fiili işlerse, mesela haça secde etmek veya kiliseye mensup kişilerin zünnar ve diğer elbiseleriyle onlarla beraber kiliseye gidip gelirse İslam olduğunu açıklasa bile bütün bunlar küfür olup sahibi tekfir edilir”(Riddet babı)
Kadı İyaz Eş Şifa kitabında: İcma ile küfür olanları aktarırken;
“…Aynı şekilde Müslümanların ancak kâfirden sadır olur, diye icma ettikleri her fiille tekfir ederiz. Velev bu fiili yapan İslam’ı tasdik etse de. Puta, aya, güneşe, ateşe secde etmek, kilise ve sinagoglara, oranın ehline ve onların zünnar bağlamak şeklinde elbiseleri ile oralara gitmek, şüphesiz küfürdür. Müslümanlar bu fiillerin ancak kâfirlerde bulunduğunda ve bu fiillerin küfür alameti olduğunda icma etmişlerdir. Velev sahibi İslam’ını söylese de bu kişi kâfir olur. (Eş şifa 2 / 308 4. fasıl)”
Öğretim ve eğitim müesseselerinde şimdilik dile getireceğimiz iki küfür’de Put ve taviz,
a) Mustafa Kemal'in fotoğrafı puttur.
Bu konuyu Müslüman’ımız çok iyi bilmelidir ki; Mustafa Kemal' e ait fotoğraflar ile diğer insanlara ait fotoğraflar arasında kıyas kabul etmez derecede fark vardır. Sıradan şahısların fotoğraflarını evlerin, binaların nazargahlarına asmak mekruhtur veya haramdır. Bunun yanında fotoğraf asılı yerlere melekler girmezler. Fakat Mustafa Kemal'e ait fotoğraflar öyle değildir; onlar birer puttur, put timsalleridir, putu ve tağutu temsil etmektedirler. Zira Mustafa Kemal Hilafeti ve Hilafet müessesesini kaldırmakla, Kur' an harflerini değiştirmekle, dini eğitim ve öğretim yapılan medreseleri kapatmakla, şeriatı ve şer’i siyaseti kaldırmakla, helâlı haram, haramı helâl kılmakla, Allah'a ait hâkimiyeti millete vermekle vb. daha nice İslam dışı icraat ve inkılâplarıyla şirke sapmış, müşrik olmuş, put olmuş ve tağut olmuştur.
Demek oluyor ki; daire ve işyerlerine, okul ve yurtlara asılan fotoğraflar, meydanlara dikilen heykeller Mustafa Kemal putunun birer timsalidir, onu temsil etmektedirler. Bu itibarla: sıradan birinin fotoğrafını asmak kerahet veya haram olur da tağutun fotoğrafının asılı olduğu yerlere girmek haram olmaz mı? Hatta imanı tehlikeye düşürmez mi?
b) M. Kemal'in fotoğrafını asmanın heykellerini dikmenin altında yatan mana:
1- Din düşmanlığını gizleme:
Mustafa Kemal'in fotoğraflarının asılmasının, heykellerinin dikilmesinin arkasında yatan manalardan biri münafıkâne harekettir, onun din düşmanlığını gizlemektir, vatan hainliğini gizlemektir. Yani, yeni nesle: erkek, kız, körpe dimağlara bu hususu zerk, telkin ve enjekte etmektir.
2- Gönüllere yerleştirip millete mal etme:
Bu fotoğrafların sahibi vatanperverdir, millet kurtarıcısıdır gibi sözler söylendiği gibi, dine, İslam'a düşman değildir, üstelik dini ve milleti, vatan ve mukaddesatı sevmiş ve saymıştır, hatta "Ne mutlu Türk'üm! Diyene” demek suretiyle de Türk milletini takdir ve tebrik etmiş ve mutluluğunu bu milleti sevme yolundan geçeceğini bütün dünyaya ilan etmiştir. İşte bu sebepledir ki, kadirşinas olan bu millet de atasını bağrına basmış, hürmet ve saygı duymuş, eğitim ve öğretim müesseselerine de onun fotoğraflarını asmak, park ve meydanlara heykellerini dikmek suretiyle onu sembolleştirmiştir. Türkiye'de Mustafa Kemal'den başka iktidar yoktur, söz sahibi yoktur, her şey ondan gelir ve ona gider. Anayasalar, kanunlar, partiler ve tüzükleri, eğitim sistemi, mahkemeler, takvim ve tatiller, yeminler hep ondan ve onun devrimlerinden kaynaklanır. Ve işte bu itibarla, yeni nesil, dini ve dindarı, Kur’an ve şeriatı, Allah ve Peygamberi değil onu sevecek, ona saygı duyacak, inkılâplarına sahip çıkıp bekçiliğini yapacak, ilham ve cesaretini ondan aldığına inanacak ve nihayet onu putlaştırıp ona tapacaktır. Onu ilahlaştırıp 'mabut' diyecek kadar ileri gidecek, mevlitler tertip edip methiyeler yazacak, marşlar söyleyip, şiirler terennüm edecektir.
Evet; Mustafa Kemal ilahlaştırılmıştır. Kendisi hakkında 'ilah, mabut, yaratan, her şeyi bilen ve her şeyi gören, rab…' gibi tabirler kullanılmıştır. Bu küfür sözlerden sadece birkaç örnek vereceğiz:"
YÜREKTEN SESLER
Atatürk'ün tapkınıyız, her şey odur, her yerde o var, her gökte o eser, her enginde o çağlar, her şey odur, o her şeydir, her şeyde Atatürk! Yerdedir, göktedir... Görünmezi görür, bilinmezi bilir, duyulmazı duyar...
Elimizi yüzümüze, gönlümüzü özümüze kapıyoruz, biz sana tapıyoruz!
Varsın, teksin, yaratansın! Sana inanmayanlar utansın." (Aka Gündüz, Hâkimiyeti Milliye, Ulus, 4. 1. 1934)
"Huzuruna geldim gözlerim dolu dolu,
Eller Rab kulu olsun, biz Ata'nın kulu!
Gök kubbenin altında birden dize gelerek,
Gel ey 19 Mayıs! Eşsiz sabah merhaba.
Ey Samsun' da karaya çıkan ilah merhaba! (B. Kemal Çağlar)
"Ezan: Atatürk'e Tekbir;
Atatürk ekber, Atatürk ekber! Ancak o var.
…
Ne evliya ne peygamber, halkına yar Atatürk!"
3- M. Kemal fiiliyat ve icraatta da puttur;
Demek oluyor ki, fotoğrafının asılmasında, heykellerinin dikilmesinde yatan mana, hedef gaye budur. Daha açık bir ifadeyle; resimlerinin asılmasında, heykellerinin dikilmesinde asıl maksat, kendisini bir put, memleketi bir puthane, milleti de putperest yapmaktır.
Çünkü bu adamın fotoğrafıyla Firavunlar, Nemrutlar, Karunlar ve Ebu Cehiller gibi klasik putların: Lenin, Stalin ve Mao gibi modem putların fotoğraflarının asılması arasında bir fark yoktur. Esasen bu adamınki daha katmerlidir. Çünkü bunda nifak da vardır.
"Rabbi ona: 'Teslim ol' demişti, 'Âlemlerin Rabbine teslim oldum' dedi; İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti, Yakup da: 'Oğullarım, Allah sizin için o dini seçti, bundan dolayı sadece Müslümanlar olarak ölünüz' dedi.
“Yoksa siz, Yakup'a ölüm geldiği zaman orada mı idiniz? O zaman (Yakup) oğullarına; 'Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?' demişti. (Onlar da) 'Senin İlahın ve atalarının İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek ilaha kulluk edeceğiz, biz ona teslim olanlarız' dedi." (Bakara: 131–133)
Bu ayet i kerimelerde bir babanın oğluna nasihati ve vasiyeti zikredilmektedir. Baba olan Yakup (a.s.) ölüm döşeğindeyken bile oğullarına Allah(c.c.)'a kulluk yapmaları gerektiğini söyleyerek onları şirkten korumak için çabalamıştır. Müslüman bir babanın evladına verebileceği en büyük nasihat, onun Allah(c.c.)'a kulluk yapması, şirk ve küfürden kurtarmasıdır. Bu Allah(c.c.)'ın emridir. Yani Allah(c.c.) ölüm anında bile olsa evladımızı put ve putperestlikten koruma yollarını aramamızı bizden istemektedir. Bırakın put ve putperestliğin verildiği yerlere çocuklarımızı ellerimizle teslim etmeyi, çocuklarımıza bu şirki telkin etmeyi, onları bu putperestlik noktasında yumuşatmayı bile İslam bize mubah görmemiştir.
Kemalistlerin okullarına ufacık yavrularını teslim eden zavallılar neden Yakup(a.s.) gibi davranamıyorsunuz? Neden çocuklarınızı putperest Kemalistlerin ellerinden kurtarmıyorsunuz? Bu ayet i kerimeler sizlere delil değil mi?
'Mecburuz!' demeyin. Çünkü ikrah-ı mülci altında yapılmayan bütün küfür ve şirk sözler Allah(c.c.) katında mazeret değildir.
"İkrahı gayr-i mülci (eksik ikrah) olursa, küfür kelimesi söylemeye ruhsat yoktur. Bağlanma, hapis veya herhangi bir uzvun telef olmasına yol açmayan dövme eksik olan ikrah cümlesindendir. Bu durumlarda kelime-i küfrü söyleyen kimse ihtiyar ortadan kalkmadığı için küfre düşer." (İmam Serahsi - Mebsut)
Çocuğun yapmış olduğu küfür sözler ve fiiller, bunlara sebep olduğu için babasına da şamildir. Çünkü buna rıza göstermiş, oraya çocuğunu kendi iradesi ve ihtiyarı dâhilinde teslim etmiştir. Çocuğun velayeti babada olduğundan ötürü yapmış olduğu o fiiller de babayı da kapsar.
"Rabbimiz bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet ver. Şüphesiz sen çok bağış yapansın."
Tavizsiz, uzlaşmasız bir mücadeleyi tağutlara karşı sürdüren İslam'ın neferlerine, Kur’an'ın aziz bekçilerine ithaf olunur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder