"Muhacirlerden ve Ensardan ilk sıraya geçmiş o kimseler ve bunlara güzelce (ihsan ile) tabi olanlar (var ya) Allah onlardan razi olmuştur, onlar da ondan razi olmuşlardır. (Allah) onlara, altlarında, ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur." (Tevbe. 100)
NİSA-150- Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
151- İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır.
152- Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mükafatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Sünnet de Kur’an gibi Şer’î delildir ve Yüce Allah Subhenehû ve Teala’dan gelen bir vahiydir. Sünneti terk edip yalnızca Kur’an’la yetinmek açık küfürdür. Böyle bir görüş İslâm’dan çıkarıcı bir görüştür. Sünnetin Allahu Teâla’dan gelen bir vahiy olduğu Kur’an’ın açık nassı ile sabittir. Allahu Teâla ayette şöyle buyurmaktadır:
“De ki ben ancak vahy ile uyarıyorum.”[Enbiya: 45]
“Bana vahyolunur. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”[Sad: 70]
“Ben ancak bana vahyolunana uyarım.”[Ahkaf: 9]
“Ben ancak Rabimden bana vahyolunana uyarım.”[ Araf: 203]
“O hevasından konuşmaz. Ancak O’na vahyolunur.”[Necm; 3,4]
Hiçbir şekilde tevile/yoruma yer bırakmadan, Resulün getirdiklerinin, konuştuklarının ve uyardığı şeylerin yalnızca vahiyden kaynaklandığı, vahiy ile sınırlı olduğu hususunda bu ayetlerin hem delaletleri hem de sübutu kat’idir/kesindir. Bu nedenle Sünnet de Kur’an gibi vahiydir. Kur’an’a bağlı kalmanın farziyeti gibi Sünnete bağlı kalmanın farziyeti de yine Kur’an’ın açık nassı ile sabittir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
“Resul size neyi verdiyse onu alın, sizi neden alıkoyduysa onu da bırakın.”[Haşr: 7]
“Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”[Nisa: 80]
“Onun emrine muhalefet edenlere bir fitnenin veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.”[Nur-63]
“Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman, mümin erkek ve mümin kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz.”[ Ahzab: 36]
“Dikkat edin! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.”[Nisa: 65]
“Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin.”[Nisa: 59]
“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah’da sizi sevsin.”[Âl-i İmrân: 31]
Getirdikleri hususunda Resule tabi olmanın farziyeti hakkında bu ayetlerin tamamı açık ve net ifadelerdir. Zira Resule itaat Allah Subhenehû ve Teala’ya itaat sayılır.
Getirdiklerine tabi olmanın farziyeti açısından Kur’an ve Hadis Şer’î delildirler. Bu konuda Hadis de Kur’an gibidir. Bu nedenle, “yanımızda Allah Subhenehû ve Teala’nın Kitabı var, yalnızca onda olanı alırız” demek caiz değildir. Çünkü bu ifadeden Sünneti terk anlaşılır. Bilakis Kur’an ve Sünnet bir araya getirilmeli ve Kur’an delil olarak alındığı gibi Sünnet de delil olarak alınmalıdır.
Hadis olmaksızın yalnızca Kur’an’la yetinmek düşüncesinin bir Müslüman’dan çıkması caiz değildir. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu noktaya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:
“Sizden bir adam çıkarak, koltuğuna yaslanır bir halde benden bir hadis okuyacak ve ardından da “sizin ile benim aramızda Allah’ın kitabı var. Onda helal bulduğumuzu helal kabul ederiz. Haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz” diyecektir. Hâlbuki Allah’ın Resulünün bir şeyi haram kılması Allah’ın haram kılması gibidir.”[Hakim ve Beyhaki]
Cabir’den merfu olarak gelen rivayette ise şu ifade yer almaktadır:
“Kim benden bir hadis duyarsa ve yalanlarsa, üç şeyi yalanlamış sayılır: Allah’ı, Resulünü ve kendisine hadis aktaranı.”[ Mecmu’ul Zevaid]
Bu nedenle; “Kur’an’la Hadisi kıyaslarız. Eğer Hadis Kur’an’a uymazsa onu terkederiz” denilmesi hatadır. Çünkü bu tür bir ifade Kur’an-ı tahsis etmek, mukayyet kılmak veya mücmelini açıklamak için gelen Hadisi terk etmeye götüren bir ifadedir. Hadis ile gelen bir şeyin Kur’an’a uymadığı veya Kur’an’da bulunmadığı görülebilir. Fer’i olanları asli olanlara ilhak eden Hadisler bu türden hadislerdendir. Kur’an’da olmayıp Hadisler vasıtasıyla ulaşılan birçok hükümler vardır. Özellikle açıklayıcı hükümler Kur’an’la değil yalnızca Hadislerle gelmiştir. Bu nedenle Hadisler Kur’an’a kıyas edilmezler.
Hadisin getirdikleri alınır onun dışındakiler ise geri çevrilir. Gelen bir hadis, Kur’an’da manası kat’i olan bir nassla çeliştiğinde hadis dirayeten yani metin açısından reddolunur. Çünkü Hadisin anlamı Kur’an’la çelişmektedir. Kays’ın kızı Fatıma’nın rivayet ettiği aşağıdaki Hadis dirayeten reddolunan hadislerdendir. “Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem zamanında kocam beni üç talakla boşadı. Bunun üzerine ben Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’e geldim. Fakat Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem benim için ne nafaka ne de ev hükmünü uyguladı.”
Bu Hadis reddolunur. Çünkü Kur’an-ı Kerimdeki Allahu Teâla’nın şu ayeti ile çelişmektedir:
“Boşandığınız, fakat iddeti dolmamış kadınları gücünüz nisbetinde kendi oturduğunuz yerde oturtun.”[Talak: 6]
Bu durumda Hadis hem sübutu hem de delaleti kat’i olan Kur’an’ın nassı ile çeliştiği için reddolunur. Ancak hadis Kur’an’la çelişmiyorsa, Kur’an’ın ifade etmediği şeyleri kapsıyorsa veya Kur’an da olanın üzerine ilave yapıyorsa hem Kur’an’da olan hem de Hadiste olan alınır. Yoksa Kur’an’da geçtiği için biz Kur’an’da olan ile yetiniriz denilemez. Çünkü Allah her ikisini de emretmiştir. Her ikisine birden inanmak vaciptir.
İrbâz İbnu Sâriye es-Sülemî (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sâhibi (lideri) cebbâr, mütekebbir birisi idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek:
"- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sözlere öfkelenerek emretti:
"Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: "Haberiniz olsun, cennet sâdece mü'minlere helâldir, namaz kılmak üzere toplanın!"
Râvi, devamla, der ki: "Cemaat toplandı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp şunları söyledi:
" Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sâdece şu Kur' ân'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'ân'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'ân in bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teâla hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır."
Ebu Dâvud, Harâc 33, (3050).
[Hadis.1058]
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden birinin, benden rivayet edilen hadisleri, rahat koltuğuna kurulmuş vaziyette dinleyip: "(Rivayeti bırak! Bana) Kur'an'dan oku!" dediğini sakın duymayayım! Söylenen güzel sözü ben söylemişimdir."
[Hadis.5955]
——————————————————————————–
Sahih olan hadisler Kuran tarafindan korunuyor.
'
''(Ey Resulüm sana indirdiğim Kur’anı insanlara beyan edesin, açıklayasın.) [Nahl 44]''
''(Resulümün verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]''
''(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] ''
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]
(Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.) [Nisa 65]
Hadisler Kuran'i kerimin açiklamasidir ve
Resulullah 23 sene bu işin tatbikatını yapmış, göstermiştir. O bildirmeseydi namaz vakitlerinin bile beş olduğunu bilemezdik. Çünkü Kur’anda açıkça yazılı değil. Zekatın ne oranda verileceği yazılı değil. Orucu bozan veya mekruh olan şeyler açıklanmamıştır. Açıklansa idi, Allahü teâlâ, Resulüne (Bunu açıkla) buyurmazdı.
O halde korunan Kurandir, Hadisi şerifleri koruyan ise Kuran'dir.
Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (TEVBE/100)
İmam Süyuti diyor ki:
“Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.” (Miftahu’l-cenne, s.18)
Üstadım Aliyyülhavas’dan (rahimehullah) duydum.
Buyurdu: Sünnet bize Kur’ândaki icmalleri bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan düâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû’ ve sücûd tesbihlerini, ta’dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alış veriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını bilen olmazdı. İmrân bin Husayn’e bir kimse, bizimle yalnız Kur’ânla konuş dedikte, İmrân ona: (Sen tam ahmaksın. Kur’ân-ı kerîmde farzların rek’atlarının sayısı açık olarak var mı? Yahud bunda sesli okuyun, diğerinde sessiz deniyor mu?) buyurdu. O kimse hayır dedi. İmrân bu sözü ile onu susturdu.(beyhaki sunen.)
Mevdudi Dedi ki:Bu hadis inkarcıları, aslında kompleks bir cehaletin içerisinde yüzmektedirler. Bilmedikleri şeyleri bir bilene soracaklarına, kendileri bir karara varmakta ve onları yayıp halki saptırmaktadırlar.
Onların saptırıcı yazıları, çoğu zaman gözümüzün önünden geçiyor. Delille reddedilemeyecek hiçbir itirazları yok aslında. Mecburen susuyoruz. Susmamızın nedeni, bu tür âsilerin tartışırken, zorba ve sokak serserileri gibi davranmalarıdır. Onların yazıları okunurken; yazarın elinde pisliğe batmış bir süpürgeyle durduğu ve okur okumaz okuyucunun yüzüne bu süpürgeyi vuracağı hissediliyor. Böyle kişilerle başa çıkmaya uğraşmanın, şerefli bir kişinin işi olmadığı ve böylelerinin ilmi bir tartışmaya girilmeye layık sayılamayacağı bir gerçektir.( FETVALAR)
RASULÜN SÖZÜ VARKEN BAŞKA SÖZE HACET VAR MI?
“ Salim b. Abdillah b. Ömer’den ; şöyle dedi : ben ibn Ömer ile birlikte mescide otururken, şam’lı bir adam gelerek ; ibn Ömer’e temettü haccından sordu. İbn Ömer şöyle cevap verdi : güzeldir hoştur. Bunun üzerine adam : fakat senin baban bunu yasaklardı, diye karşılık verdi. ibn Ömer ise şöyle devam etti :
“ yazıklar olsun sana ! babam bunu yasaklamış olabilir, fakat resulullah böyle yapmış ve böyle emretmiştir, şimdi sen babamın sözünü mü alırsın, yoksa resulullah’ın emrine mi uyarsın ? adam : Resulullah’ın emrine uyarım, dedi. ibn Ömer’de : o zaman kalk git, dedi. [ “Ebu ya’la müsned : 3\1317 - Ahmed : 2\95-5667.n - Tirmizi : 2.C.823.n]
“ Said b. Müseyyeb şöyle dedi : Ali r.a ile Osman Usfan mevkiinde bir araya geldiler. Osman temettu haccından veya ( hac zamanı ) umreden insanları yasaklıyordu. Bunun üzerine Ali : “ Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yapmış olduğu işten ne istiyorsun ki onu insanlara yasaklıyorsun ? dedi. Osman : Sen bizi bırak dedi. Ali : Ben seni bırakmam, dedi. Ali r.a Osman’ın bu tutumunu görünce ikisini cem edip umre ile hacca niyet ederek ihrama girdi .“[Müslim 1223/159 Nesei 1569]
“ İbnu Abbas r.a sünnete karşı ebu Bekr ve Ömer ra’nun sözleri ile karşı çıkana şöyle demiştir : Bu gidişle semadan başınıza taş yağmasından korkarım. Ben size resulullah dedi diyorum, siz ise bana ebu Bekr dedi, Ömer dedi, diyorsunuz. “ [ Abdurrezzak - Camiu’l beyani’l ilm : 2\196 - El Fakih: 1\145]
“ İbn Abbas r.a şöyle dedi : Resulullah şöyle dedi, falan ise şöyle dedi, demenizden dolayı cezalandırılmaktan veya yere batırılmaktan korkmuyor musunuz ? “
[Darimi : 1\437.n]
bugun akıl ve heva larına uyanlar hadisleri inkar edip,
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44] rasulullah sav in açıklamaları kabul etmezler fakat bir takım akıl hocalarının hadis (söz) lerini kutsayıp yayarlar
[ Eyyüp es-Sahtiyani şöyle demiştir : Bir kimse sunnetten bahsettiğinde, ' Sünnet i bırak da bize Kuran'dan bahset ' derse, bil ki o sapıktır ! { Hakim, Marife, s 65 } ]
imam Suyuti; Miftahu'l Cenneh fi'l ihticaci bisünne" adlı risalesinde şöyle diyor:
"Biliniz ki (Allah sizi affetsin) kim ki sahih olduğunu bildiği halde Rasulullah'ın (s.a.v.) ister sözlü, ister fiili bir sünnetinin delil olduğunu inkar ederse kafir olur ve İslam çerçevesinden çıkarak yahudi, hristiyan ve Allah'ın (c.c.) dilediği küfür toplumlarından birisi ile haşronulunur.
Kabisa (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ubade bin Samit (Radiyallahu Anh) Muaviye’ye
−Ben sana Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadisini okuyorum, sen bana şahsi görüşünü anlatıyorsun.
Andolsun eğer, Allah-u Teâlâ beni bu savaştan sağ çıkarırsa senin hâkimiyetin altındaki bölgede seninle oturmayacağım! dedi.”
İbni Mace 18
İmam Şafi Rahimehullah Şöyle der:
Rasülullah (sallallahu aleyhi vesellem.)'in, Allah'ın kitabıyla birlikte koyduğu hükümlerin yanı sıra Allah'ın kitabında nass halinde bulunmayan hükümler de koymuştur. Rasülullah (s.a.v.) ne hüküm koymuşsa, Allah bizi o hükme tabi olmak ve itaat etmekle mükellef kıldı. Rasülullah (s.a.v.)'e tabi olmamayı hiç bir mazeret bile kabul edilmeksizin günah ve kötülük olarak kabul etmiştir. Allah Teala kullarının Rasülü'nün sünnetinden ayrılmaları için hiç bir yol bırakmamıştır" diyor. Imam Şafiî bir başka güzel ifadesinde (Allah ondan razı olsun) şöyle diyor: "Allah'ın kitabındaki hükümlerle, Rasülullah (s.a.v.)'ın sünnetindeki hükümler ihtilaf etmezler (çatışmazlar). Bilakis bütün hallerde beraberdirler. Kim Allah Rasülü'nden alırsa muhakkak ki Allah'tan almıştır. Çünkü Allah Rasülü'ne itaati farz kıldı. Yine dedi ki; "Kim Rasülullah (s.a.v.)'den doğruluğu sabit bir söz işitirse onu başkasına öğretmesi gerekir." —
İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Allahu Teala, yalanlayarak olsun veya olmasın, ayetlerinden yüz çevirenlere en ağır cezayı vereceğini belirtmiştir. Bu da gösteriyor ki peygamberlerin getirdiklerini kabul etmeyenler kafirdir. Bunun yalanlama, büyüklenme, hevaya uyma veya getirilen şeylerden şüphe etme sebebi ile meydana gelmesi arasında fark yoktur.
Peygamberin getirdiği şeyleri yalanlayan herkes kafirdir. Yalanlamasa bile, iman etmediği sürece yine kafir olur.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/196)
“Ashab-ı kiramdan İmran bin Husayn (Radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:
- Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’anda bir şey bulamıyoruz.
İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:
- Sen Kur’anı okudun mu?
- Evet.
- Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekat olduğuna rastladın mı?
- Hayır.
- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekat düştüğüne rastladın mı?
- Hayır.
- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Hac suresinde (Eski evi [Kabe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kabe’yi yedi defa tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?
- Hayır.
- Allahü teâlânın Kur’anda şöyle buyurduğunu duymadınız mı? (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.) [Haşr, suresi, 7]
Hz. İmran daha sonra buyurur ki: Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha çok şey vardır.”(İmam-ı Süyuti, Miftahu’l-cenne fi’l-ihticac bi’s-sunne (Sünnetin İslamdaki Yeri), Rağbet Yayınları, İst. (Tercüme: Doç Dr. Enbiya Yıldırım))
Bir âyet-i kerime meali: Size, âyetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik. [Bakara suresi, 151]
İmam Şafii hazretleri, Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir buyuruyor.
Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir. İki ayet meali şöyledir:
Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik. [Nahl suresi, 44]
Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik. [Nahl suresi, 64]
Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]
(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirdi.) [Darimi]
İmam Şarani diyor ki:
Ma’lûmdur ki, Sünnet Kitâb üzere kaziyedir. Aksi değildir. Zira sünnet, Kur’ân-ı kerîmdeki icmallerin açıklanmasıdır. Müctehid imamlar, sünnetteki icmalleri bize açıklıyan âlimler olduğu gibi, onlara uyan âlimler de, onların sözlerindeki icmalleri bize açıklarlar ve bu kıyamete kadar böyle devam eder.
Üstadım Aliyyülhavas’dan (rahimehullah) duydum.
Buyurdu: Sünnet bize Kur’ândaki icmalleri bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan düâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû’ ve sücûd tesbihlerini, ta’dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alış veriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını bilen olmazdı. İmrân bin Husayn’e bir kimse, bizimle yalnız Kur’ânla konuş dedikte, İmrân ona: (Sen tam ahmaksın. Kur’ân-ı kerîmde farzların rek’atlarının sayısı açık olarak var mı? Yahud bunda sesli okuyun, diğerinde sessiz deniyor mu?) buyurdu. O kimse hayır dedi. İmrân bu sözü ile onu susturdu.(İmam-ı Şarani, Mizan-ül Kübra (Dört Hak Mezhebin Büyük Fıkıh Kitabı), Berekat Yayınevi, İst. (Tercüme: A. Faruk Meyan).)
Yine Beyhakî Sünen’inde Müsâfir namazı bölümünde, hazreti Ömerden (radıyallahü anh) bildirir:
Hazret-i Ömere yolculukta namazın kasr edilmesi, ya’nî dört rek’atlı farzları iki rek’ât olarak kılmaktan soruldu ve: «Biz, azîz kitabda korku namazını buluyoruz, fakat seferî namazı bulamıyoruz» denildi.
Sorana: «Ey kardeşimin oğlu [yeğenim], Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz bir şey bilmeyiz. Ancak biz, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. O, seferde, 4 rekatlı farzları iki kılardı. Onu teşrî’ eden Resûlullahdır (sallallahü aleyhi ve sellem)» buyurdu. Bu sözü iyi düşün. Çünkü çok güzeldir.
İmam Süyuti diyor ki:
“Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.” (Miftahu’l-cenne, s.18)
Bu günkü hadis inkarcılarının dedeleri geçmiştede boş durmamış ve bu gün çıkarılan fitneleri o zamanda çıkarmaya çalışmışlardı. Ama ilim ehli onlarla bu gün olduğu gibi o zamanda mücadele etti. İnşaallah bu mücadele bitmeyecek.
İmâm Ebu Hanife hadis dersi yapıyordu. Bir adam gelerek: Bırak şu hadisleri ey imam. Bize Kuran oku! dedi. İmâm: Şayet sünnet olmasaydı, bizden kimse Kuranı anlayamazdı, dedi, sonra adama: Maymun etinin harâmiyetine dair Kurandan delilin var mı? diye sorunca, adam şaşırdı kaldı. Bunun üzerine İmâm Ebu Hanife: Sen ne dediğinin farkında değilsin. Hadis olmadan ilim talep edenler fitne ve fesat yayarlar! buyurdu.
Ümeyye bin Abdullah bin Halid, Abdullah İbni Ömer (Radıyallâhü anhüma)'ya dedi ki: "Kuran’ı Kerimde hazerde ve korku halinde namazın nasıl kılınacağını buluyoruz. Fakat sefer namazını bulamıyoruz." İbni Ömer (Radıyallâhü anhüma) şöyle cevap verdi. "Ey kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey bilmezken Allah bize Hz. Muhammed'i peygamber olarak gönderdi. Biz Onu nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız." (Nesei Taksîru's-salat 3/117, İbnu Mace 1/339, Hakim, Müstedrek 1/208)
Bizde hiç bir şey bilmezken ondan öğrendik ve öğrenmeye devam edeceğiz. Çünkü bizim önderimiz ve rehberimiz O'dur.
Kaynak: Kâsımî, Muhammed Cemâluddîn, Kavâidu't-Tahdîs, Beyrut-1987, s. 307.
Kuran okunduğu zaman onu dinleyip kulak verin... (Araf 7/204)
YanıtlaSilArtık bundan sonra hangi hadise inanırlar? (Mürselat 77/50)
...Bu, uydurma bir hadis değil; fakat kendisinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin detaylı açıklaması ve inananlar için bir hidayet ve Rahmettir. (Yusuf 15/111)
Bu kitapta şüphe yoktur... (Bakara 2/2)
Neden Kuran'ı araştırıp incelemezler?... (Muhammed 47/24)
...açıklanmış bir kitaptır. (Hud 11/1)
Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık... (Kamer 54/17, 22, 32, 40)
Rahman... Kuran'ı öğretti. (Rahman 55/1-2)
tevbe 31 onlar alimlerini ve din adamlarini rabler edindiler
Bakara 134 İşte onlar bir ümmetti ki geldi, geçti. Onların kazandığı şeyler kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Onların yapmış olduklarından size sorulmaz (siz sorumlu değilsiniz). Kehf 110 De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor.
ve evet Allahla Resulunun arasin achanlar Rasulun Allahdan ozgur shariat getirmesidir ve ikileme Kuran sheriati ve Rasul sheriati . halbuki Resul bene vahy olunana uyarim diyor ve vahy olunanda Kurandir bunu necm suresi ayet baglamindan koparmazsak chok net anlashiyor. ve Resul ne verdiyse goturun ayeti tam okumak lazim orada ganimetle bagli sizin yaptiginiz ayetleri meshebinize uygun gostermek yerde kalanin gizlemek . ve gizlemekde kafirlikdir
Hadisler, Omer dِneminde çoğalmıstı. Omer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek sunu soyledi: “Kitap Ehli’nin Misnası gibi Müslümanların Misnasıdır bunlar.”Arapçası; كان الحديث، عمر انتشرت الفترة. عمر من الناس يريد أن يجمع بين صفحات الواردة في الحديث. بعد ترتيب حرق منهم الآن وقال: "أهل الكتاب هو المشناة المشناة لهم كمسلمين".İbni Sad, Tabakat, 5/140
Ebu Bekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”Arapçası; أبو بكر، والنبي بعد وفاته الشعب جمعت وقال لهم: "أنت رسول الله يروي الحديث يمكن أن تختلف من. في هذه الحالة، سوف نقع في نزاع أكبر المقبل. نقل أي حديث عن رسول الله. بالنسبة لأولئك الذين يرغبون في نقل الحديث الخاص بك من لك: هنا هو كتاب الله بيننا، وهذا ما يجعل حلالا حلالا، حرام ممنوع لرؤية ".Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt....